Submitted by: sdemir   Date: 2012-12-27 10:26
New Page 1
 

ADİPOSİTOKİNLER

 

 

Arş. Gör. Dr. Cafer GÖNEN

 

Danışman: Prof. Dr. Süleyman DEMİR

 

 

 

 

03.02.2010

 

 

 

 


 

 

İÇİNDEKİLER

  GİRİŞ

SINIFLANDIRILMASI

LEPTİN

ADİPONEKTİN

VİSFATİN

RESİSTİN

TÜMÖR NEKROZ FAKTÖRÜ-Alfa (TNF-α)

İNTERLÖKİN-6 (IL-6)

ADİPSİN

ASİLASYON STIMULATING PROTEIN (ASP)

RETİNOL BAĞLAYICI PROTEİN 4 (RBP4)

APELİN

OMENTİN

VASPİN

PLAZMİNOJEN AKTİVATÖR İNHİBİTÖR (PAI-1)

ADİPOSİT RENİN ANJİOTENSİN SİSTEM

DİĞER ADİPOSİT PROTEİNLERİ

Kaynakça

 

GİRİŞ

A

dipoz doku adiposit olarak adlandırılan lipid dolu hücrelerin gevşek olarak bağlanmasıyla oluşmuştur. Ayrıca fibroblast, lökosit, makrofaj ve preadiposit gibi yapısal hücreler de içerir. Adipoz doku, hücrelerinin içerdiği lipid damlacıklarına göre uniloküler (beyaz) ve multiloküler (kahverengi) yağ dokusu olarak sınıflandırılır . Kahverengi yağ dokusunun (KYD) temel görevi enerji harcanmasını ve termogenezi sağlamaktır. İnsanda en fazla yenidoğan döneminde bulunan KYD erişkinde çok az miktarda bulunur. Beyaz yağ dokusunun (BYD) görevi ise enerji depolamanın yanı sıra adipokin denilen peptid ve hormonları sentezlemektir. BYD, viseral yağ dokusu ve deri altı yağ dokusu olmak üzere iki kısımda incelenir. Viseral yağ dokusu vücut ağırlığının %10-20 kadarını olusturur .Deri altı ve viseral yağ dokusu arasında hücre büyüklüğü, membran reseptörleri, kana yağ asidi salgılama ve yağ depolama fonksiyonları bakımından farklılıklar vardır. Örneğin viseral yağ dokusundan IL-6 salgılanması deri altı yağ dokusuna göre 2-3 kat daha fazladır . Adipoz doku ve hücrelerinin besin alınımı, enerji dengesinin düzenlenmesi, insülin aktivasyonu, lipid ve glikoz metabolizması, anjiogenez, kan basıncının düzenlenmesi, koagülasyon gibi metabolizma üzerine etkileri yanında immünite üzerine de etkileri vardır.

Yağ hücresi pasif bir hücre değildir, yaşam boyu sürekli hacim değişkenliği gösteren, ekstrasellüler sıvıya sitokin ve hormon salgılayan bir hücredir . Bu salgı ürünleri ile endokrin, parakrin ve otokrin yolla diğer hücrelerle haberleşir. Hormonlar ve sitokinlere membran reseptörleri aracılığı ile yağ asidi salgılayarak veya yağ asitlerini hücre içine alarak, sitokin salgılayarak cevap verir .

 

Yağ dokusunun; enerji ve yağda eriyen vitaminleri depolama, fiziksel koruma, ısı üretimi fonksiyonlarına ek olarak, adipositlerden ve adipositler arasında bulunan bağ dokusu hücrelerinden adipositokinler adı verilen otokrin, parakrin ve endokrin etkileri olan proteinleri salgıladığı gösterilmiştir .

 

Adipokin  veya adipositokin (Yunanca: adipo-, Yağ; cyto-, hücre; ve -kinos, hareket),  yağ dokusundan salgılanan sitokinlerdir (Hücreler arası sinyal proteinleri). Adipositokinler, doksanlı yılların başlarında, ailenin ilk üyesi olan “leptin” tanımlandığı zaman keşfedilen bir grup adipoz doku-türevi hormonlardır. Adipoz doku tanınmadan önce sadece bir enerji deposu ve mekanik bariyer, bundan dolayı da vücuttaki pasif bir doku olarak bilinmekteydi. Bu nedenle, bilimsel araştırmalar esas olarak lipitlerin biyokimyasal kompozisyonu ve sonuç olarak da termogenezdeki kahverengi adipoz doku üzerinde odaklanmaktaydı. Beklenmedik değişiklik, 1994 sonlarında Friedman grubunun  leptini keşfi ile başladı. Bu keşiften sonra, adipoz doku geniş çaplı bir araştırma konusu oldu ve şimdiye kadar adipositokin ailesinin 20 civarında üyesi tespit edildi.

 

SINIFLANDIRILMASI

Adipositokinler üç farklı grupta sınıflandırılır:

1. Esas olarak diğer dokularda veya organlarda da adipoz doku üretimiyle eş zamanlı olarak üretilen hormonlar (örneğin TNF-α).

2. Esas olarak beyaz adipoz dokuda üretilen hormonlar. Ancak, adipositler üretimin tek kaynağı değildir ve yağ dokusundaki diğer hücrelerde, örneğin bağışıklık kabiliyeti olan hücrelerde de üretilebilenler (örneğin resistin).

3. Ağırlıklı olarak veya yalnızca beyaz adipoz dokunun adipositleri tarafından üretilen hormonlar (örneğin leptin ve adiponektin).

 

Adipositokinlerle ilgili olarak yapılan başka bir sınıflandırma, bunların varsayılan fizyolojik rollerini yansıtmaktadır. Bu sınıflandırmaya göre, adipositokinler iki gruba ayrılabilir:

 

Adipositokinler iki farklı grupta fizyolojik rollerine göre sınıflandırılır:

1.      Resistin, TNF-α ve interleukin 6 gibi "insülin direnci-indükleyen faktörler"

2.      Leptin, adiponektin ve son zamanlarda tanımlanan visfatin gibi "insülin-duyarlılığı olan faktörler"

 

En yaygın şekliyle adipoz doku içerisinde belirginleşenler leptin ve adiponektindir. İlginç bir şekilde bazı raporlar adipositlerin sonrakileri, yani daha klasik sitokinleri de salgıladığını belirtmektedir. Leptin veya adiponektin gibi tipik adipositokinler ilk olarak enerji depolanması ile hemeostazın düzenlenmesindeki rolleriyle tanınmışlardır. Örneğin, CNS (24) içerisinde merkezi olarak hareket eden leptin, iştah kontrolünde negatif bir düzenleyici olarak önemli bir rol oynar .

 

Vasküler fonksiyon, bağışıklık düzenlenmesi ve adiposit metabolizması üzerindeki adipositokinlerin etkileri; bunları metabolik sendrom, obezite, insülin direnci, hipertansiyonun da dahil olduğu bir dizi klinik semptomdaki ve dislipidemi patogenezindeki kilit oyuncular yapmaktadır . Metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalık ve ölümün ana risk faktörlerinden birisidir . Adipositokin salınımı, esas olarak endotel ve vasküler fonksiyonu  etkileme ve değiştirme kabiliyetleri aracılığıyla ama aynı zamanda da bağışıklık fonksiyonları üzerindeki değiştirici etkileri aracılığıyla, hipertansiyon ve ateroskleroz da dahil olmak üzere obezite ile kardiyovasküler fenotipler arasındaki ilişkinin mekanizmalarını açıklayabilir.

 

LEPTİN

Leptin (Yunanca Jiarroa–ince’den) 1994’te ob geninin konumsal klonlaması sırasında keşfedildi . Leptin, ağırlıklı olarak beyaz adipositler tarafından 16 kDa moleküler ağırlıkla üretilen bir ön hormondur. Protein, yapı olarak uzun dört-burgu motifli sitokinler ailesine mensuptur. Leptin konsantrasyonu çoğunlukla toplam adipoz doku kitlesi ile orantılıdır, yani obezlerde artarken zayıflarda azalır . Serum leptin seviyeleri kadınlarda, yaş ve BMI çerçevesinde ayarlandıklarında bile erkeklerde olduğundan 2-3 kat daha yüksektir .

 

Leptin 167 amino asitli bir protein olup, bir sitokin ailesi mensubu olan ve 7q31.3 konumunda bulunan obgeni ile kodlanmıştır . Leptinin “beyin-gut ekseni” denilen çerçevedeki iştah kontrolü üzerindeki rolü, hipotalamus içerisindeki santral sinir sistemi  reseptörler üzerindeki hareketleri aracılığıyla  bir tokluk sinyali vermektir. Mutasyona uğratılmış ob genine sahip olan fareler (ob/ob fareler) beyin gut eksenlerinde tokluk sinyalinin yokluğu nedeniyle ciddi obezite belirtileri gösterirler . Benzer bir şekilde, leptin eksikliği (sonderece nadir bulunan genetik düzensizlik) olan yetişkinlerin iştahında bir artış ve leptin ile tedavi edilebilecek obezite göstermektedir . İnsanlardaki leptin plazma seviyeleri bir kaç ng/mL aralıktadır. Leptin seviyeleri yağ kitlesi ile yakın bir şekilde ilişkilidir ve ağırlığın düşmesiyle birlikte azalır .

Resim1.jpg

Şekil   1: Leptinin fizyolojik etkileri

 

Son yıllarda görüşler;

·         Vücut yağ reservini korumak için adaptasyon yapan bir hormondur.

·         Fizyolojik diğer alanlarda etkilidir (reproduktif sistem, anjiogenesis, hematopoesis, immün sistem, sempatik aktivasyon, beyin gelişimi, kemik metabolizması)

·         Başlıca beyaz yağ dokusundan salınır (plasenta, mide, over, meme dokusu)

·         İnsulin; leptin sekresyonunu stimule eder

·         Açlıkta leptin azalır

ADİPONEKTİN

Adiponektin 1990’lı yılların ortalarında kesfedilen apM1 (adipose most abundant gene transcript 1), Acrp30 (adipocyte complement-related protein of 30 kDa ), adipo Q ve GBP28 (gelatin binding protein of 28 kDa ) gibi farklı isimlerle adlandırılan, esas olarak farklılasmıs adipositlerde üretilip dolasıma verilen bir plazma proteinidir .Yaklasık 30 kDa ağırlığında, 244 aminoasitlik bir polipeptit olan adiponektin, kollajen yapısının benzeri olan bir N-terminal kısım, bir değisken kısım ve globüler yapının hakim olduğu bir C-terminal kısımdan olusur. Tip 8 ve Tip 10 kollajen ve kompleman C1q ile belirgin benzerlikler gösterir .

Adiponektin, dolasımda en fazla miktarda bulunan adipoz doku proteinidir. İnsan plazma konsantrasyonları 5-30 mikrogram/mL arasında değisir ve insan plazma proteinlerinin

%0,01’ini olusturur .

 

 Plazma adiponektin konsantrasyonlarının, beden kitle indeksi (BMI), vücut yağ yüzdesi, leptin, açlık insülin konsantrasyonu ve plazma trigliserid düzeyi ile ters orantılı, plazma HDL düzeyi ile ise doğru orantılı olduğu yapılan çalısmalardagösterilmistir .

 

Glikoz metabolizması üzerine adiponektinin etkileri adiponektin reseptör 1 (AdipoR1) ve adiponektin reseptör 2 (AdipoR2) olarak adlandırılan iki farklı reseptör üzerinden gerçeklesmektedir. AdipoR1 pek çok dokuda bulunurken, AdipoR2 primer olarak hepatik dokularda bulunur . Karaciğerde adiponektin insülin duyarlılığını arttırarak, yağ asidi serbestlesmesini azaltır, yağ asidi oksidasyonunu arttırır ve glukoneogenezi de inhibe ederek glikoz üretimini azaltır . Çizgili kasta ise glikoz kullanımını ve yağ asidi oksidasyonunu uyarır. Glikoz klirensini arttırarak plazma glikoz düzeylerinde azalmaya yol açar. Dolayısıyla adiponektin kas ve karaciğerde insülin duyarlılığını arttırıcı etkiye sahiptir. Adiponektin, yağ hücreleri tarafından salınan adipositokinlerden ikinci en çok bilineni olarak görülmektedir. Ancak leptinin aksine bunun çeşitli faydalı ve koruyucu etkileri bulunmaktadır. Bu etkilerin arasında anti-enflematuar, vaskuloprotektif, anti-diyabetik etkiler vardır

 

Adiponektin, “faydalı” bir adipositokin olarak kabul edilmektedir. Adipositlerdeki leptin ifadesini artırdığı görülen TNF-α veya IL-6 gibi enflematuar aracılar adiponektin ifadesinde ve salınımında bir düşüşe yol açmaktadır. Esas olarak adipoz dokudan gelmesine rağmen, obez kişilerdeki adiponektin seviyelerinin azaldığının görülmesi ilginçtir. Ancak, obeziteyle ilişkili enflamasyon bu gözlemlerin adiponektin ifadesini inhibe ederek açıklamaktadır . Adiponektin ve TNF-α arasındaki ilişkinin karşılıklı olduğu görülmektedir, çünkü aşırı adiponektine maruz kalan fareler, adipoz dokuda ve yüksek plazma TNF-α konsantrasyonlarında yüksek seviyelerde faktör-alfa (TNF-alfa) mRNA tümör nekrozu göstermektedir . Sonraki adiponektin etkilerinin NFkB yolunun inhibesiyle başlaması muhtemeldir. Aynı şekilde adiponektin, NFkB’e bağımlı olan bağışıklık hücresi fonksiyonlarında olduğu kadar enflamasyonu daha fazla düşüren vasküler  adhezyon moleküler ifadesinde de çok sayıda değişikliğe yol açabilir. Leptinin aksine, adiponektinin uyum sağlayıcı bağışıklık tepkileri üzerindeki etkileriyle ilgili veriler nispeten seyrek olsa da,adiponektin uyum sağlayıcı bağışıklık üzerinde hareket ederek, T hücresi aktivasyonunu ve üremeyi inhibe eder.

Adiponektinin şimdiye kadar belirlenen en önemli fonksiyonları anti-aterojenik, anti-enflematuar ve insülin duyarlılığı etkilerdir . Özetle leptin ve adiponektin kas üzerinde akut ve kronik benzer etkiye sahiptir. Her biri serbest yağ oksidasyonunu arttırır. Düşük miktarda lipit birikimi (serbest yağ asitlerinin transportunda azalma ve lipolizde artma) insülin hassasiyetinin artmasıyla sonuçlanır. Bu etki AMPK yolağının aktivasyonunda etkilidir. İskelet kaslarında bu adipokinlerin her birinin rezistansının derecesi obezitenin ilerlemesiyle oluşur. Serbest yağasitlerinin alımındaki artış ve oksidasyonundaki azalma çeşitli lipit türlerinin birikimine neden olur ve bu da insülin sinyalini bozar .

VİSFATİN

Visfatin ilk olarak 1994’te insan periferik kan lenfositlerinde DNA çalısmaları sırasında tespit edilmistir . Önceleri pre-B-cell enhancing factor 1 (PBEF1) olarak adlandırılan visfatin geni 7. kromozomun uzun kolu üzerinde, molekül ağırlığı 52 kDa olan ve 491 aminoasit içeren bir polipeptid olarak kodlanır . 2005 yılında Fukuhara ve arkadasları tarafından adipoz dokudan salgılandığı gösterilerek visfatin adıyla yeni bir adipokin olarak tanımlanmıstır .

 

Visfatinin adipositlerde ve farelerde, düsük plazma glikoz konsantrasyonlarında insülin benzeri etkileri görülmüstür. Farelerde rekombinant visfatin enjeksiyonunun doza bağlı olarak glikoz seviyelerini düsürdüğü görülerek visfatinin insülin benzeri etkisi olduğu saptanmıstır. Visfatin bu etkilerini insülin reseptörüne insülinden farklı bir bölgede bağlanarak göstermektedir ve insülin reseptörünü insülinden farklı bir yolla uyardığı sanılmaktadır.

Visfatin insülin sinyal moleküllerini insülinden 10 kat daha düsük konsantrasyonlarda uyarmaktadır. 3T3-L1 adipositlerle ve L-6 monositlerle yapılan in vitro çalısmalarda glikoz transportunu ve lipogenezisi arttırdığı saptanmıstır. Preadipositlerde insüline benzer sekilde trigliserid depolanmasını uyardığı görülmüstür. Visfatinin glikoz alımını da kapsayan insülin benzeri etkileri adiposit, monosit ve hepatositlerde gösterilmistir . Visfatin insan osteoblastlarında da glikoz alımını ve osteojenik markerlerin mRNA ve protein ekspresyonunu uyararak ve aynı zamanda osteobast mineralizasyonununda artısa neden olarakinsüline benzer etki göstermektedir .

 

Visfatin, visseral adipoz doku tarafından tercihli olarak üretiliyor gibi görünen en sonuncu adipositokin(önceden pre-B hücre kolonisini artırıcı faktör; PBEF olarak bilinmekteydi) olup insülin-benzeri etkigöstermektedir. Visfatin salgılanması obez hayvan modellerinde artmakta ve plazma konsantrasyonları,abdominal obezitesi veya tip 2 diyabeti olan insanlarda artmaktadır. Visfatin insülin reseptörüne insülinden uzakbir yerde bağlanır ve hepatositlerden glukoz salınımını azaltarak ve periferal dokulardaki glukoz kullanımını teşvik ederek hipoglisemik etki oluşturur . Sonraki özelliği nedeniyle bu molekül diyabet hastalarının potansiyel tedavisinde çok faydalıdır. İlginç bir şekilde, PBEF olarak bilinen visfatin, inflamatuar hücrelerde de tespit edilmiş ve bunun seviyeleri çeşitli inflamatuar şartlarda artmıştır .

 

RESİSTİN

Rezistin 12,5 kDa ağırlığında sisteinden zengin yeni bir adipokindir; 3T3-L1 yağ hücresi ile otokrin ve parakrin mekanizmaları açıklayan kültür çalısmaları sırasında kesfedilmistir . Resistin, insüline karşı gösterdiği dirençten (resistance) dolayı bu şekilde adlandırılmıştır . Resistin, insanlarda en çok birkaç bağlantılı varyant şeklinde bulunan 114 amino asitli bir peptitdir. Monomerik peptitler oligomerik yapılar oluştururlar. Sirkülasyondaki resistin seviyeleri obez fare modellerinde ve obez insanlarda artmakta ve anti-diyabetik ilaç rosiglitazon ile azalmakta ve yine diyet uygulanan ve obezitenin genetik formları ile artmakta ve anti-resistin antikorunun idaresinin, diyet-uygulanan obez farelerde kan şekeri ve insülin hareketini geliştirdiği gösterilmiştir. Ayrıca, normal farelerin rekombinant resistin ile tedavisi, glukoz toleransını ve insülin faaliyetini bozar. Adipositler tarafından insülinle uyarılan glukoz alımı resistin nötralizasyonu ile artar ve resistin tedavisi ile azaltılır .

 

İnsanlarda rezistin adipoz dokuya spesifik değildir. İnsanlarda asıl kaynağının makrofajlar olduğu bildirilmistir. Adipositler, kashücreleri , pankreas adacık hücreleri , mononükleer hücreler  ve plasentada da  rezistin sentezlenebilmektedir.

 

Rezistinin in vivo kosullarda glikoz toleransını bozduğu ve insülinin yağ dokusunda glikoz alımını uyarıcı etkisini nötralize ettiği, hepatik glikoz üretimini artırdığı bilinmektedir. Normal farelerde rezistin enjeksiyonunun glikoz intoleransını uyardığı ve hiperinsülinemiye neden olduğu görülmüstür . Diyete bağlı obez fare modellerinde rezistin antikorları verilmesi insülin direncini ve hiperglisemiyi düzelterek, insüline hassasiyeti artırmıstır. Rezistinin glikoz metabolizmasına etkili insülin antagonisti gibi çalısan bir hormon olarak görev yaptığı sanılmaktadır. Reseptörü henüz bilinmediğinden hedef hücreler ve dokular saptanamamıstır, fakat karaciğer ve kaslar hedef organ olabilir .

 

TÜMÖR NEKROZ FAKTÖR- (TNF-α)

İlk olarak Carswell ve arkadasları tarafından 1975 yılında, sarkomda nekrozdan sorumlu faktör olarak tanımlanan tümör nekroz faktörü alfa (TNF-α) birçok fonksiyonu olan inflamatuvar bir sitokindir . TNF-α 233 aminoasitten olusmus trimerik bir proteindir. 26-kDa ağırlığında transmembran öncül hormonu seklinde sentezlenir.

Sekresyonundan önce proteolitik yıkımla 17-kDa'luk çözünebilir, olgun TNF-α molekülüne dönüsür. TNF-α'nın her iki sekli de biyolojik yanıt olusturur . TNF-α basta makrofajlar olmak üzere mononükleer hücreler, aktif T ve B lenfositler, endotel hücreleri ve düz kas hücreleri tarafından sentezlenir . Son yıllarda yapılan çalısmalarda adipoz doku ve plasentada da sentez ve salgılanımı gösterilmistir .

TNF-α etkilerinin çoğunu iki farklı reseptör aracılığı ile gösterir.

Tip 1: TNFR1 ve Tip2: TNFR2. Her iki reseptör de kinazları ve fosfoprotein fosfatazları aktif hale getirir.

TNFR1, farklılasma, çoğalma ve apoptozisle ilgili iken, TNFR2, doku nekrozu ve lenfosit çoğalması ile ilgilidir. Ayrıca TNFR1 insülin reseptör sinyali ve glikoz transportu ile ilgilidir,

TNFR2 insülin direnci patogenezinde görevlidir ve her ikisi de yağ hücre membranında da bulunan reseptörlerdir.

Dolasımdaki reseptörlerin düzeyi sepsis, kanser, otoimmun hastalıklar, ates, kronik lenfositer lösemi ve obezite gibi çok çesitli patolojik durumlarda artar .

TNF-α’nın lipid metabolizmasında düzenleyici rolü olduğunu gösteren çesitli kanıtlar vardır. TNF-α’nın lipoprotein lipaz aktivitesini ve ekspresyonunu azalttığı gösterilmistir.

Ayrıca TNF-α, serbest yağ asidi tasıyıcılarının adipoz dokuda ekspresyonunu azaltır .

Dolasımdan serbest yağ asidi alımının azalması obezitedeki hiperlipideminin bir nedeni olarak görülmektedir .

TNF-α apoptoz yolu ile adiposit yıkımını kolaylastırır, lipogenezi  inhibe ederek lipolizi arttırır. Diğer yandan da protein yıkımını artırarak ve istahsızlık yaparak total vücut kitlesinin kaybına yol açar.  Böylece yağ dokusu miktarını ayarlamakta ve obezite üzerinde önemli ölçüde koruyucu etki göstermektedir . Ayrıca yağ hücresinde obezite iliskili hormon leptinin üretimini artırmaktadır.

Son arastırmalarda TNF-α’nın glikoz metabolizmasının düzenlenmesinde etkileri olduğu belirtilmektedir. TNF-α apoptotik etkili olup insülin reseptör sayısını azaltarak insülin direnci olusumuna sebep olur, insülin reseptörünün tirozin kinaz aktivitesini bozar, böylece hücrelerin glikoz alımını azaltır .

 

İNTERLÖKİN-6 (IL-6)

İnterlökin-6 (IL-6) adipoz dokuda üretilen sitokinlerden biridir. Mononükleer fagositik hücreler IL-6’nın en önemli kaynağıdır. IL-6 fibroblastlar,endotel hücreleri, B ve T lenfositler, hepatositler, keratinositler, glial hücreler ve kemik iliğistroma hücreleri gibi pek çok hücre tarafından da sentezlenir .

 

IL-6 birçok hücre tarafından üretildiği gibi adipoz doku hücrelerinde de üretilmektedir. Viseral yağ hücrelerindeüretimi deri altı yağ hücrelerine göre üç kat daha fazladır (125,126).

Adipoz dokuda üretimi ve dolasımdaki miktarı obezite, bozulmus glikoz toleransı ve insülin direnciyle pozitif korelasyon gösterir, kilo kaybıyla ise azalır .

 

Adipositlerden salgılanan IL-6 karaciğerde prokoagülan madde trigliserid sentezini artırır. Yağ dokusunda lipoprotein lipaz aktivitesini ve yağ depolanmasını azaltır . Dolasımdaki IL-6 ile adipozite arasındaki iliski kanıtlanmıstır .

IL-6 insülin duyarlılığını etkileyen sitokinlerdendir . IL-6 seviyesi ile insülin duyarlılığı arasında çok güçlü ve ters bir orantı vardır. İnsülin metabolizmasında hem lokal hem de sistemik düzenlemede önemli bir role sahiptir . IL-6 periferde insülin etkisini azaltırken aynı zamanda insülin üretimini arttır .

 

IL-6 seviyelerinin lipit metabolizmasındaki bozukluklar, anormal adipozite, T2DM ve insülin direnci patogenezinde rolü olduğu düsünülmektedir .Yapılan bir çalısmada insan yağ dokusundan salgılanan IL-6 düzeylerinin insülin direnci ve obezite ile yakından iliskili olduğu gösterilmistir.

Obez kişilerde plazma IL-6 düzeyleri sağlıklı zayıf kişiler ile karsılaştırıldığında daha yüksek bulunmuştur. BMI aynı olan hastalarda ölçülen yüksek IL-6 plazma düzeyinin, insülin direncinden bağımsız olarak obeziteyi etkilediği gösterilmistir .

 

ADİPSİN

Adipsin (ADIPosyte-trypSIN) 24 kDa ağırlığında adipositlerden sekrete edilen bir proteazdır ve insan complement D ile (closely) homoloji gösterir.

Bu proteaz acylation stimulating protein (ASP) sentezi için gereklidir. ASP lipogenezis için önemli bir mediyatördür. Adipsin konsantrasyonu obes kemirgen modellerinde düşük olmasına karşın, paradoksal olarak aşırı adipositli insanda seviyeleri artmıştır. Örneğin; obese Pima hintlilerinin serum adipsin düzeyleri obese olmayan kontrol grubuna göre % 45 daha yüksektir.

Anorexia nervosalı deneklerde adipsin düzeyi düşüktür ve besin alımına başlanmasıyla tekrar yükselmektedir. İnsülin stimulated adipsin ADP-ribosylation faktör 6 (ARF6) ile ilişkilidir. Adrenektomili ob/ob micelerde sirkülasyondaki adipsin seviyeleri yükselmektedir ve kortikosteron replasmanı bu değişikliği geriye döndürmektedir. Adipsin sekresyonu hayvanlarda sempotomimetik ajanlarla da stimüle olmaktadır.

ASİLASYON STIMULATING PROTEIN (ASP) 

ASP 76 aminoasidli bir proteindir ve yağ asidi kullanımını ve trigliserid esterifikasyonunu stimüle etmektedir. Adipsin yağ hücrelerinde sentez edildikten sonra stromaya sekrete edilir ve burada ASP’ye çevrilir. Omental dokuda adipsin düzeyinin subkutanöz adipoz dokudan daha yüksek olduğunun gösterilmesine karşın ASP ile ilgili bir veri henüz bildirilmemiştir. 

Retinoik asit (Transthyrelin ve şilomikronlar tarafından retinil esterler şeklinde transfer edilirler) C3 genini stimüle eder ve bu da postprandiyal ASP artışına yol açar. Koroner arter hastalarının ¼’ü yüksek konsantrasyonda ASP’ye sahiptir.

ASP-knockout farelerde, postprandiyal trigliserid klerensi gecikmiştir ve ağırlık kazancı düşmüştür. İnsüline benzer şekilde ASP glukoz transporter veziküllerinin yağ dokusu ve kas hücre membranlarına hareketini arttırır ve diaçilgliserol/protein kinaz yolunu aktive eder. Bu da yağ asidi ile trigliserid sentezinde kullanılan gliserol-3-fosfat sentezi için gerekli glukoz substratı sağlar. Böylece ASP defisiti postprandiyal yağ asitlerinin artışına, azalmış ağırlık kazancına ve azalmış trigliserit sentezine yol açar.

RETİNOL BAĞLAYICI PROTEİN 4 (RBP4)

RBP4 adipoz doku ve karaciğer tarafından salınmaktadır. Retinol (Vit A) ana transport proteinidir. Şişmanlıkta, tip 2 DM ve insülin rezistansında artar. Deneysel olarak RBP4 azaltığında insülin rezistansı azalmaktadır. Birkaç farklı yönden bu mekanizmada rol oynar. Karaciğerde fosfoenolpirüvat karboksikinaz  salınımını arttırarak glukoneojenez yolunu işletir. İskelet kaslarında insülin duyarlılığını azaltır. RBP4 blokajı tarafından insülin salınımı adipositlerde insülin reseptörlerin fosforilasyonunu sağlayarak yapılır. Glut4 protein düzeyi adipositlerde glukoz alımı ile doğru orantılı, serum RBP4 seviyeleri ile ters orantılıdır.

APELİN

Apelin, uyarı üzerine adipositlerden, örneğin insülinden salınan başka bir kısa peptitdir. Buna göre, plazma apelin seviyeleri obezitede insülin direnci ve hiperinsülinemi ile bağlantılı olarak artmaktadır. 13, 17 veya 36 amino asitden oluşan üç apelin formunun hepsi de genel 77-amino-asit öncüleridir . Kardiyovasküler sistemde, apelin endotel-bağımlı, nitrik oksit-aracılığıyla gelişen vazodilatasyon sağlar ve arteriyel kan basıncını azaltır . Ayrıca, apelin, güçlü ve uzun ömürlü pozitif inotropik aktivite sergiler.

OMENTİN

2003 yılında omentin adlı yeni bir cDNA (AY 549722) tanımlanmış olup insan omental adipoz dokuda spesifik olarak eksprese edildiği rapor edilmiştir.  Protein sekans analizleri omentin mRNAsının 313 aminoasitlik bir proteini kodladığını göstermiştir.

Bu aminoasid yapısı sekretuar sinyal sekansı ve fibrinojen ile ilişkili bir parçadan oluşmaktadır.

Yang ve ark. 2006 yılında omentinin, adipositlerdeki insülin aracılı glukoz uptake’ini artırdığını göstermişlerdir. Dahası, omentinin predominant olarak subkutan değil, viseral adipoz dokuda eksprese edildiğini buldular; ancak, adipoz dokudaki stromal hücreler omentinin temel kaynağını teşkil ediyordu.

 

Omentin insan serumunda Western Blot yöntemiyle tespit edilir. Rekombinant omentinin in vitro eklenmesi bazali etkilememiş, ancak insülinle-stimule glukoz alımını hem subkutan, hem de omental insan adipozitlerinde arttırmıştır.

 

Omentin, insülin varlığında ve yokluğunda Akt fosforilasyonunu arttırmaktadır. Netice olarak omentin, omental adipoz hücrelerce eksprese edilen ve insülin aktivitesini regüle edebilen yeni bir adipokindir.

VASPİN

Hide ve arkadaşları tarafından keşfedildi. Serin proteaz inhibitörüdür Viseral adipoz dokudan salgılanır.  Vaspin uygulamasında obez farelerde glukoz toleransını ve insülin duyarlılığını arttırır. Adipoz dokudan vaspin salgılanması obesitede kompensatuar mekanizmayı oluşturur

 

PLAZMİNOJEN AKTİVATÖR İNHİBİTÖR (PAI-1)

      Adipoz dokudan salınır

     Koagulasyon

     Damar duvarı formasyonu

     Hücre göçü

     Hücre birleşmesi / ayrılması

     Yara iyileşmesi

     Anjiogenezis

     Gr(-) sepsis

     Gebeliğin 2. – 3. trimesteri

     OBEZİTE ve diğer insülin rezistansı durumlarında artar

Adipositin ekstraselüler matriksine bağlanır ve adiposit fonksiyonunu değiştirerek OBEZİTE riski oluşturur.PAI-1 geni obezite ve Tip 2 DM’de rol oynar.

ADİPOSİT RENİN ANJİOTENSİN SİSTEM

Adiposit renin anjiotensin sistemi (RAS) adiposit diferansiyasyonu ve lipid depolanması üzerinde parakrin, otokrin etkileri yolu ile yağ hücresi büyüklüğünü ve enerji depolanmasını regüle etmektedir.

Anjiotensinojen (ATG), renin, anjiotensin converting enzim (ACE), anjiotensin II (Ang2) ve reseptörler (AT1, AT2) ve non-renin anjiotensn kimazlar olan katepsin D, katepsin G ve tonin adipoz dokudan ekspresse edilmektedirler.

Plazma AGT, renin, ACE aktivitesi BMI ile pozitiv korelasyon gösterir. Adipose doku AngII prostasiklin (PGI2) etkisi aracılığıyla preadipositlerden adipositlere terminal diferansiyasyonu ve adipoz dokuya kan teminini kontrol eder. Adipoz doku AGT adiposit vasküler resistans üzerinde de etkilidir. Ancak lipogenezisi düşürererek yağ kütlesi üzerinde negatif bir regüle edici etkiye sahiptir.

AngII ve AGT reseptörleri visseral dokuda subkutanoz dokuya göre hem obeslerde hem de non-obeslerde yüksek konsantrasyonda bulunmaktadırlar. Glukokortikoid varlığında insülin, beta adrenerjik stimülasyon ve nütrisyonel değişiklikler AGT gen ekspresyonunu ayarlar. Adiposit renin anjiotensin sisteminin obesite ile hipertansiyon arasındaki ilişkideki rolü araştırılmaktadır.

DİĞER ADİPOSİT PROTEİNLERİ

Metallothionein adiositlerden sekrete edilen düşük moleküler ağırlığa sahip metal bağlayıcı bir proteindir. Fonksiyonunun yağ asitlerini oksidasyondan korumak olduğu sanılmaktadır. Metallothionein genleri (MT-1 ve MT-2) adipoz dokunun diferansiyasyonunun erken aşamasında ekspresse edilirler. İn vitro şartlarda MT-1 transkripsiyonu dexametazon, forskolin ve bromo-cAMP ile ve daha düşük düzeyde de insülin ve leptin ile stimüle olmaktadır.

FIAF (Fasting-Induced Adipose Factor) adipositlerden sentezlenen bir proteindir bir proteindir ve kalori eksikliğinde yükselir ve peroxisome proliferation activated receptor (PPAR) ile etkileşime girer.

Lipoprotein lipaz, kolesteril ester transferaz, apolipoprotein E, retinol bağlayıcı protein, 11-hidroksisteroid dehidrogenaz ve aromataz lipid metabolizması için önemli diğer adiposit proteinleridir.

 

 

 

Kaynakça

1.      F. Kosova:  Derleme; Adipositokinler ve Meme Kanseri:, Fırat Üniversitesi  Tıp Fakültesi Yayınları  2008: 22 (6): 377 – 384

2.      T.Saraç : Gebelikte farklı glikoz tolerans derecelerinin adipositokinlerle ilişkisi; 2010

3.      D.Housa et all : Adipocytokines and Cancer ; Physiol. Res. 55: 233-244, 2009

4.      M.Fasshauer1, R.Paschke: Regulation of adipocytokines and insulin resistance; Diabetologia (2003) 46:1594–1603

5.      Beltowski  J:  Adiponectin  and  resistin  –  new  hormones  of white adipose tissue, Med Sci Monit, 2003, 9: RA55-RA61.

6.      Fukuhara  A,  Matsuda  M,  Nishizawa  M,  et  al:  Visfatin:  a protein  secreted  by  visceral  fat  that mimics  the  effects  of insulin, Science, 2005, 307: 426-430.

7.      Farluzzi G.: Adipose  tissue, adipokines and  inflamation, J. Allergy Clin Immunol, 2005, 115(5): 911-9.

 

           

Comments: (0)

Henüz yorum yapılmamış