Submitted by: mdemir   Date: 2009-06-27 14:53
Son yıllarda Sağlık Bakanlığı'nın politikaları ve yine son aylarda Yükseköğretim Kurulu (YÖK)'nun bazı uygulamaları, tıp fakültelerinin temel işlevlerini ve üniversite hastanelerindeki çalışma ortamını ciddi ölçüde zora sokan bir aşamaya gelmiştir. Tıp eğitimi akademik bir krizle, üniversite hastaneleri ise finansal bir krizle yüz yüzedir.

Bu gelişmelerin kuşkusuz en güncel olanı YÖK Yürütme Kurulu kararı ile yüzlerce öğretim üyesinin zorunlu rotasyona gönderilmeye çalışılmasıdır. Akademik ortama otoriter bir müdahale anlamına gelen bu uygulamanın iptali için Türk Tabipleri Birliği dava açmış ve Danıştay 7 Haziran 2009 tarihinde rotasyon kararını durdurmuştur. Danıştay’ın bu kararına karşın YÖK’ün rotasyonla ilgili tutumundan vazgeçmemesi ve tıp fakültesi öğretim üyelerine yönelik olumsuz beyanlarda bulunması birçok bakımdan kaygı vericidir. Biz Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri olarak, zorunlu rotasyonun yararsız bir uygulama olduğu, var olan sorunları çözmeyeceği gibi pek çok yeni soruna yol açacağı düşüncesindeyiz. YÖK’ün Danıştay’ın gerekçelerini açıkça ve doğru biçimde tanımladığı iptal kararını dikkate almasını, rotasyondan kesin olarak vazgeçmesini istiyoruz. Tıp eğitimi altyapı ve ortam gerektirir. Sadece öğretim üyesi göndermekle tıp eğitimi yapılacağını düşünmek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Yeni açılan tıp fakültelerine öğretim üyesi sağlanmak isteniyorsa bunun için üniversite yönetimleri, Tıp Fakültesi dekanları ve Türk Tabipleri Birliği’nin önerileri alınmalıdır. Bu konuda pek çok öneri geliştirilmiştir. Bu öneriler kalıcı çözümler üretmek için değerlendirilmelidir. Ayrıca, Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri olarak, mensubu bulunduğumuz Üniversitelerin üst yönetimlerinin öğretim üyelerinin özlük haklarının korunması doğrultusunda daha açık ve kararlı bir tutum sergilemelerini bekliyoruz.
Gerek rotasyon uygulamasına kadar varan gelişmelerde gerekse üniversite hastaneleri döner sermayelerinin içine itildiği finansman krizinde, Sağlık Bakanlığı merkezli politikaların önemli bir etkisi vardır. YÖK, Sağlık Bakanlığı ile aynı anlayışı paylaşarak, ihtiyaçlar belirlenmeden, eğitim-öğretim programları ve araştırma faaliyetleri planlanmadan, öğrenci sayıları ve eğitim-hizmet dengesi üzerinden akademik kadrolar oluşturulmadan çok sayıda tıp fakültesi açılmasında ve tıp fakültesi öğrenci kontenjanlarının eğitim altyapısını zorlayacak şekilde artırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu anlayışın son aşaması olarak, tıp fakültelerinin altyapı olanakları dikkate alınmadan, rutin kadro taleplerinin ve akademik yükseltmelerin yerine getirilmesi karşılığında öğrenci kontenjanlarını artırmaya zorlanması, daha önce örneği görülmemiş, kabul edilemeyecek bir yaklaşımdır. Bu baskı sonucunda, bazı tıp fakültelerinde kontenjanların artırılmasının bir diğer yolu olarak ikili eğitime geçme veya İngilizce eğitim yapan bölüm açma yönünde adımlar atılması, akademik geleneklerle bağdaşmayan endişe verici bir gelişmedir. Ayrıca, etkili bir tıp eğitimi için küçük gruplarla eğitim yapmanın gerekliliği bilinmekteyken, ülkemizde giderek artan ve artırılması düşünülen öğrenci sayıları ile çağdaş eğitim yöntemlerini kullanmak ve iyi bir tıp eğitimi yapmak giderek olanaksız hale gelmektedir. Buradan açıkça, bu uygulamalar ile tıp eğitiminin bir krize sürüklenmekte olduğuna ve yakın gelecekte ülkemizde nitelikli hekim yetiştirmede büyük sorunlar yaşanacağına dikkat çekmek istiyoruz.
Hepimizin bildiği bir gerçeği kamuoyunun da bilgisine sunmak bugün için acil bir görev haline gelmiştir:
Üniversite hastanelerinin döner sermayeleri uzun zamandır negatif bilanço ile çalışmaktadır ve bu gidişle önümüzdeki birkaç yıl içinde üniversite hastanelerindeki döner sermaye sistemi çökecektir. Resmi yetkililerin katıldığı birçok toplantıda bu tehlike açıkça dile getirilmektedir. Ülkemizde “Sağlıkta Dönüşüm Programı”
çerçevesindeki politikalar ile bütçedeki sağlık harcamaları artarken; üniversite hastanelerinin payı giderek azalmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bütçe sıkıntılarını çözmek için en güç, dolayısıyla en pahalı tedavi hizmetini sunan üniversite hastaneleri faturalarına ciddi kesintiler uygulamaktadır. Kamusal finansal desteği giderek azaltılan üniversite hastanelerinin içinde bulundukları olumsuzlukları iyi yönetilmediklerine bağlamak ve üniversite hastanelerine giderlerini azaltmalarını önermek, aslında bu hastaneleri temel işlevlerinden vazgeçmeye yöneltmek demektir. Tüm dünyada üniversite hastanelerinde, kâr amacı ön planda olmadan, özellikle tanı ve tedavisi güç, karmaşık ve ağır hastalara yönelen bir sağlık hizmeti ve yanı sıra eğitim ve araştırma yapıldığından toplam maliyet her zaman daha yüksektir. Üniversite hastanelerini kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet anlayışına yöneltmeye çalışmak, maliyetleri düşürmek için ağır baskılar uygulamak, merkezi desteği keserek ciddi gelir kaybına uğratmak, bu hastaneleri düşük maliyetli üretim anlayışına zorlamak anlamına gelir. Bu da bir kısmının batmasına, güçlükle ayakta kalanlarınsa geleneksel eğitim, araştırma ve hizmet misyonlarını yerine getirememesine yol açacaktır. Oysa üniversite hastaneleri gerek bir ülkenin sağlık işgücünü yetiştirmeleri, gerekse en ağır hastaların sevk edildiği son basamak hastaneler olmaları nedeniyle titizlikle desteklenmeleri gereken kurumlardır. Üniversite hastanelerine piyasa anlayışı içinde sadece sağlık hizmeti üreten ve satan bir kurum gözüyle bakılması kabul edilemez.
Son olarak, Tam Gün Yasa Tasarısı ile öğretim üyelerinin maaş dışındaki gelirleri Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde uygulanmakta olan performansa (yapılan tıbbi işlem sayısına) dayalı ödeme sistemine bağlanmaktadır. Özlük haklarında kalıcı bir katkı yapmayacak bu uygulama ile öğretim üyeleri arasında çalışma barışı bozulabilecek ve üniversitenin dayanağı olan kolektif üretim ilkesi zedelenecektir. Kısaca değerlendirmek gerekirse, performansa dayalı ek ödeme sistemi, hekimlere yönelik ücretlendirmede bir yöntem olarak görece yeni ve pek çok ülkenin kullanmadığı bir sistemdir. Performansa dayalı ücretlendirme sağlık harcamalarının aşırı arttığı ve sağlık hizmetine erişimde çok ciddi sıkıntılar yaşandığı bilinen Amerika Birleşik Devletleri’nde özelikle son 3 yıldır uygulanmakta olup ciddi maliyet artışı ve etik sorunları beraberinde getirmiştir. Dünyada performansa dayalı ödeme sisteminin topluma sunulan sağlık hizmeti kalitesi üzerinde etkisinin çok az olduğu, tıbbi etik ihlallerini beraberinde getirdiği ve hekimlere yönelik ödeme sisteminin performans üzerine kurulmaması gerektiği şeklinde ortak bir görüş oluşmuştur. Performansa dayalı ücretlendirme bakılan hasta kadar para anlamına gelmekte ve sağlık alanını hızla yozlaştırmaktadır.
Tam gün çalışmayı “performans” ile ücretlendirmeye dayandırmak, var olan “ikili çalışma” düzenindeki sorunların sürmesine, hatta artmasına neden olacaktır. Tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin birinci görevinin eğitim, daha sonra araştırma ve son olarak hizmet olduğu unutulmamalıdır. Bu yasa ile birlikte finansal baskılar öğretim üyelerini daha çok sağlık hizmetine yönlendirecek ve eğitime ayrılan zaman daha da azalacaktır.
Öğretim üyeleri eğitmenlikten ve eğitimden uzaklaşacaklardır. Ayrıca, öğretim üyeleri klinik iş yüküne boğulacak ve daha çok ’ödeme yapan’ hastalara hizmet etme yarışı içine sokulacaklardır. Öğretim üyesinin üretkenliği bilimsel ölçütlerden çok kuruma kazandırdığı para ile ölçülmeye başlanacaktır. Hastaların müşteri, en iyi vizitin en kısa vizit olduğu, sürekli para kazanmanın yollarının konuşulduğu ticarileşmiş bir akademik ortamda, öğrencilerin doğru bir tutum geliştirmeleri, hastaların tanı ve tedavi süreçlerini bir bütünlük içinde izlemeleri mümkün olamayacaktır. Bütün bunların sonucunda, varlık nedeni eğitim, araştırma ve nitelikli sağlık hizmeti sunumu olan üniversite hastanelerinin birer “sağlık işletmesi” konumuna getirilmesi, tıp eğitimi için ağır ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Yasa tasarısındaki bakış açısıyla üniversiteler yalnızca hasta hizmeti yapan kurumlar olarak görülmekte, üniversitelerin ve tıp fakültelerinin birinci öncelikli görevi olan eğitime ve araştırmaya harcanan emek ve ayrılan zaman ile bunların değeri göz ardı edilmektedir. Eğitimin gerçekleştirildiği süre dışında, planlanması için de önemli bir zaman gerektirdiği unutulmamalıdır.
Bizler hak ettiğimiz, emeğimizin karşılığı olan, emekliliğe yansıyacak bir gelirle tam gün çalışmaktan yanayız.
Çalışma yaşamımızı, mesleğimizin bir öğesi olmayan performans puanları toplamaya çalışarak geçirmek istemiyoruz.
Bu yöntemin Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde uygulanmasından elde edilen deneyimler, performansa dayalı ek ödeme sisteminin olumsuz yönlerinin olumlu yönlerine göre çok daha fazla olduğunu göstermiştir. Bu sistem, uygulandığı hastaneleri, çalışma barışını bozarak, etik değerlerin göz ardı edilmesine yol açarak, halk sağlığını olumsuz etkileyerek ve ülke ekonomisi için bir yük oluşturarak kaotik bir duruma sürüklemektedir. Bu sistem hekimleri kontrolsüz bir şekilde “hizmet üretmeye”, her türlü tıbbi işlemi “bu işlemden ben ne kadar kazanıyorum” düşüncesiyle yapmaya itmektedir. Bu sistem, hekimleri mesleklerine, hastalarına ve kendilerine karşı yabancılaşmaya ve tükenmeye sürüklemektedir.
Bu evrensel gerçekler ortadayken, “Tam Gün” tartışmasını, öğretim üyelerini ve hekimleri yalnızca para düşünen kişiler olarak göstererek toplum nazarında küçük düşüren popülist bir kampanyaya dönüştürmek büyük bir haksızlıktır
Aşağıda imzası olan tıp fakültesi öğretim üyeleri olarak,
1. YÖK’ün Danıştay’ın kararına uyarak rotasyon uygulamasına kesin olarak son vermesini ve yeni tıp fakültelerinin kadro sorununu çözebilmek için tıp fakülteleri ile doğrudan ve yakın bir diyalog içine girmesini,
2. Ülkedeki hekim sayısını artırmak uğruna kalitesiz hekim yetişmesine yol açacak tıp fakültelerindeki kontenjan artırılmasını zorlayan politikadan vazgeçilmesini, bunun yerine mevcut tıp fakültelerindeki öğretim üyesi kadroları ve altyapının desteklenmesini,
3. Tıp fakültelerinin ihtiyacı olan veya akademik yükseltme için gereken kadro taleplerinin eskisi gibi akademik gerekliliklerin yerine getirilmesi koşulu ile bir an önce karşılanmasını,
4. Üniversite hastanelerinin finansman sorunlarının çözümü için, bu hastanelerin ürettiği hizmetin niteliğine uygun ödeme programlarının geliştirilmesini,
5. TBMM’ye sunulan Tam Gün Yasa Tasarısında tıp fakültelerinin temel işlevi olan eğitim ve araştırmayı özendiren değişiklikler yapılmasını ve öğretim üyelerine “performans puanı karşılığı” ek ödeme yerine, emeklerini karşılayacak düzeyde, emekliliğe yansıyan bir temel ücret verilmesini talep ediyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

İMZA KAMPANYASINI DESTEKLEMEK VE TAKİP ETMEK İÇİN
http://www.tipfakultelerininsesi.net
SİTESİNİ ZİYARET EDİNİZ. 
Tagler: Hiç etiket yok

Comments: (0)

Henüz yorum yapılmamış